İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Grace Jones: Bir Kadın, Bir İkon, Bir Diva

Grace Jones 77 yaşında. Grace Jones’un hayatına bakmak, yalnızca bir sanatçının değil; bir çağın, bir duruşun, bir sınırın nasıl ötesine geçildiğinin hikâyesini okumak demek.

Jamaika’dan New York’a: Bir Ateşin Fitili

Grace Jones, 19 Mayıs 1948’de Jamaika’da doğduğunda, kimse onun ilerde pop kültürünün dinamiklerini değiştirecek biri olacağını bilmiyordu. Sert bir dini eğitim ve otoriter bir baba figürünün gölgesinde geçen çocukluğu, onun sahnede yıktığı kalıpların tam zıttıydı. “Bana ne yapmamam gerektiğini çok erken öğrettiler. Ben de hayatım boyunca “doğru” diye öğretilenlerin hep tersini yaptım,” diyecekti yıllar sonra.

1960’larda Amerika’ya göç ettikten sonra, manken olarak moda sahnesine adım attı. Paris’te yaşarken Yves Saint Laurent ve Kenzo gibi devlerle çalıştı, ancak Grace Jones için modellik sadece bir geçiş noktasıydı. Ona podyumlar değil, dünya dar geliyordu.

Müziğin Cinsiyetsiz Yüzü

1977’de Island Records ile ilk albümünü çıkardı. Başlangıçta bir disco divası gibi görülse de, kısa sürede dönemin ötesinde bir müzik estetiği kurdu. Warm Leatherette (1980), Nightclubbing (1981) ve Slave to the Rhythm (1985) gibi albümler sadece müzik değil, görsel sanat, beden politikası ve stil manifestosuydu.

Jones’un sesi mesafeli ve karizmatikti. Çığlık atmadan meydan okuyabiliyordu. Feminenliği ve maskülenliği aynı anda, tek vücutta taşıyordu. Androjen duruşu, dönemin toplumsal cinsiyet kalıplarına meydan okuyordu. Bir röportajında şöyle der:

“Ben ne erkek ne kadınım. Ben Grace Jones’um. Nokta.”

Jean-Paul Goude ile Bedenin Heykele Dönüşümü

Grace Jones’un görsel dili, hayat arkadaşı ve yaratıcı ortağı Jean-Paul Goude ile zirveye ulaştı. Onun vücudu, Goude’un çarpıcı kadrajlarında zaman zaman bir sibernetik heykel, bazen bir ilkel savaşçı, bazen de gelecekten gelen bir android gibiydi.

1981 tarihli Island Life albüm kapağı, Grace Jones’u zamansız bir figür olarak kodlayan görsel bir ikona dönüştü. O artık bir kadın değil, bir duruştu.

Sinema, Kaos ve Kadınlık

Grace Jones’un oyunculuğu da tıpkı müziği gibi köşeliydi. Conan the Destroyer (1984) filmindeki Zula karakteri ya da A View to a Kill (1985)’deki Bond kötüsü May Day, kadınlığın sadece çekicilikle sınırlı olmadığını haykırıyordu. O rollerde güç vardı, tehdit vardı, ama aynı zamanda stil de vardı.

Kültürel Miras ve Etkisi

Bugün Lady Gaga’dan Rihanna’ya, FKA Twigs’ten Solange’a kadar sayısız sanatçı Grace Jones’un izini taşıyor. Ama o, kimseyi taklit etmedi. Hatta bir defasında şöyle dedi:

“Beni örnek alan herkese minnettarım ama onlar gibi olmak istemem.”

2017 yapımı Grace Jones: Bloodlight and Bami belgeseli, onun sahne dışında da bir sanat eseri gibi yaşadığını gözler önüne serdi. Kalıplara sığmayan, aynı anda hem ulaşılmaz hem de tanıdık bir figür.

Grace Jones 77 Yaşında

Grace Jones bugün 75 yaşında. Ama sahnede hâlâ çıplak, hâlâ sivri şapkalı, hâlâ sınırda duruyor. Çünkü onun için yaş; sadece bir bedenin değil, bir zihnin de ne kadar esnek olabileceğini test eden bir zaman çizelgesi.

O, yalnızca bir müzisyen değil. Bir model değil. Bir oyuncu hiç değil.

Grace Jones, sanatın tüm türlerini kullanan yaşayan bir eser.

Ve belki de en güzeli şu:
O, sadece Grace Jones. Nokta.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir