İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Cem Yıldız & DJ Bey ile “Ahd-ı Aman” Üzerine


Cem Yıldız ve DJ Bey‘in, Karacaoğlan’ın dizelerinden ilhamla hazırladıkları yeni teklileri “Ahd-ı Aman” yayınlandı. Kendine has soundu, vokali ve bağlamasıyla Cem Yıldız, geçmişin sesini bugüne taşırken; DJ Bey’in (Emrah Göktaş) modern beat’leri bu eşsiz birleşimi dans pistine taşıyarak dinleyicide derin bir iz bırakıyor.

Hem ruha hem ritme seslenen bu güçlü iş birliği bizim de hayli dikkatimizi geçti ve iki başarılı müzik insanıyla “Ahd-ı Aman” üzerine sohbet etme fırsatı bulduk.

Cem Bey merhaba.“Ahd-ı Aman”da Karacaoğlan’ın dizelerine yeniden hayat veriyorsunuz. Bu dizeyle ilk karşılaştığınız anı hatırlıyor musunuz? Neden bu sözler?
Cem Yıldız: Karacaoğlan’ın dizeleriyle ilk karşılaşmam, çocukluk yıllarımda aile büyüklerimin söylediği türkülerle oldu aslında. O zamanlar bu sözlerin kime ait olduğunu ya da Karacaoğlan’ın kim olduğunu tam olarak bilmiyordum. Sonraları, okul yıllarımda içimde derin bir yankı uyandıran bu halk ozanının kitabını almıştım. O günden beri hem solo işlerimde hem de ortak çalışmalarımda Karacaoğlan’ın sözlerine sıkça yer veriyorum. Seçtiğim dizelerde genellikle hece ölçüsüne ve müziğe katkısına dikkat ediyorum. Ahd-ı Aman’daki gibi güçlü sözleri tercih etmemin sebebi de biraz bu.

Karacaoğlan gibi bir ozanın dizelerini elektronik altyapıyla buluşturmak bir risk mi, yoksa bir cesaret gösterisi mi?
Cem Yıldız: Bana göre her ikisi de. Daha geleneksel müzikseverler için alışılmadık bir deneyim haliyle bir risk taşır çünkü halk müziği dinleyicisi daha temkinli olabilir. Ama öte yandan, Karacaoğlan’ın şiirlerindeki duygusal derinlik, elektronik müziğin sunduğu geniş frekans birleştiğinde bambaşka bir boyut kazanıyor. Bu da bence cesur bir adım, çünkü geleneksel ile modernin buluştuğu bir noktada yeni bir şey yaratmak, işte bu da bizim açımızdan bir cesaret gösterisi bence.
DJ Bey: Aslında her ikisi de değil; daha çok bir sorumluluk. Karacaoğlan gibi bir halk ozanı, yalnızca döneminin değil, bu toprakların duygusal arşividir. Onun dizelerini bugünün ses evrenine taşımak bir yenilik değil; bir devamlılık arayışıdır. Evet, biçimsel olarak bir risk taşıyor olabilir: çünkü elektronik müzik genellikle geçmişle değil, gelecekle ilişkilendirilir. Ama bana göre müzik, zamanın çizgisel akışına mahkûm değildir. Karacaoğlan’ın aşkı, doğa tasviri ya da hayata bakışı, bugün bir modüler synthesizer’dan çıkan tınıda da karşılık bulabiliyorsa, mesele teknik değil; duyarlılık meselesidir. Dolayısıyla bu bir cesaret gösterisi değil; şiirin, sesin ve duygunun zamansızlığına duyduğum inancın yansımasıdır.

“Ahd-ı Aman” nasıl doğdu?
Cem Yıldız: Aslında Emrah ile tanışmamıza denk gelen dönem ve sohbetlerimiz sonrası gelişti ve müzikal bakış açılarımızı paylaştık. Sonrasında Ahd-ı Aman’ı birlikte yaratma fikri doğdu.

“Ahd-ı Aman” bir başlangıç mı? Yeni iş birlikleri ya da sahne projeleri yolda mı?
Cem Yıldız: Kesinlikle yeni bir başlangıç. İkimiz de şu an için solo çalışmalarımıza odaklıyız fakat ilerleyen zamanlarda sahne projeleri karşımıza çıkabilir. Şu an için herhangi bir netlik yok ama neden olmasın? Müzik ve yeni iş birlikleri her zaman heyecan verici.

Cem Bey, gelenekten beslendiğinizi sıkça vurguluyorsunuz. Sizce geleneği bugüne taşımak mı daha zor, yoksa bugünü gelenekle anlatmak mı?
Cem Yıldız: Aslında her ikisi de kendi içinde zorluklar barındırıyor. Ben fazlasıyla gelenekten beslenen, aynı zamanda yeni seslere de sınırsız merak duyan biriyim. Müziğime, ana enstrümanım bağlamaya entegre ederek bu iki dünyayı buluşturmak üzerine uzun zamandır çalışıyorum. Bu merak, benim karakteristik soundumu yaratmamda bana büyük bir ilham kaynağı oluyor. Ama sanırım en zoru, geleneği bugünün diliyle ifade edebilmek. Çünkü bu, geçmişle bugün arasında gerçek bir köprü kurmak demek.

“Elektro-şaman” tanımınız bu parçada da hissediliyor. Şamanik yapı ile modern elektronik altyapıların buluştuğu bir parça yaratırken nelere dikkat ettiniz?
Cem Yıldız: İlk olarak modern aşık tanımı Orient Expressions zamanında ortaya çıktı. Son dönemde ise; acid dede ya da electro şaman gibi tanımlamalar yapılmaya başlandı ve açıkçası bu tanımlar beni mutlu ediyor. Çünkü tam da yapmak istediğim şeyin, dinleyicide bir karşılık bulduğunu gösteriyor. Parçalarımda geleneksel, ritüelistik unsurları modern elektronik seslerle harmanlamaya özen gösteriyorum. Bu projede de aynı anlayışla Dj Bey ile çok uyumlu bir yaratım süreci yaşadık. Onun vizyonu benim geleneksel öğelere yaklaşımım doğal bir şekilde birleşti. Bu dengeyi kurarken alt yapıdan gelen özü kaybetmeden, ikisinin ruhunu aynı anda yaşatmaya çalıştık.

DJ Bey, sizi elektronik müzik sahnesinde farklı kılan yönlerden biri de geleneksel unsurları hem ritimsel hem tematik olarak kullanmanız. Bu dengeyi kurarken nelere dikkat ediyorsunuz?
DJ Bey: Geleneksel unsurları “süs” olarak değil, müziğin özüne yerleştirmeye çalışıyorum. Yani bir darbuka loop’u koymak değil mesele; o ritmin hangi kültürel hafızaya ait olduğunu, ne zaman çalındığını, ne hissettirdiğini anlamak önemli. Aynı şekilde melodilerde de “hangi makam ne anlatıyor”u düşünmeden geçemiyorum. Elektronik altyapı bana sonsuz bir alan sunuyor ama ben o alanı rastgele değil, saygıyla kucaklamak istiyorum. Denge biraz da buradan geliyor.

DJ Bey’in müziğinde sizi etkileyen taraf neydi Cem Bey?
Cem Yıldız: Emrah (DJ Bey) ile birkaç festival ve kulüpte çaldık. İlk olarak Şirince’de bir festivalde tanışmıştık, uzun uzun sohbet ettik ve beraber yol yaptık. Haliyle takılmaktan keyif aldığım biri. Müziğinde, geleneksel motifleri modern elektronik altyapılarla ustaca birleştirmesi beni etkiledi. Bu yaklaşım, benim müzikal vizyonumla da örtüşüyor. Bu yüzden aramızdaki iş birliği doğal keyifli bir hale geldi.

Cem Yıldız’la yollarınız nasıl kesişti? İlk ortak üretim fikri nasıl doğdu?
DJ Bey: Cem Abi benim için çok uzun zamandır hem ilham kaynağı, hem de Anadolu müziğinin modern yüzüydü. Yaptığı çalışmalarının plaklarını alıp, kendi Dj setlerimde çalıyordum, hatta bir festival’de aynı gün sahnemiz olduğunu öğrenince tüm plakları yanımda götürüp kendisine imzalatmıştım 🙂 Sonra Zürih’te yine bir organizasyonda onun konserinin sonrasında ben sahne aldım, oradan Münih’e araçla geçerken yolda bol müzikli keyifli bir yolculuk yaptık, bu yolculuktan sonra ben onunla birlikte bir şeyler üretmek istediğimi söyledim. Kırmadı sağ olsun 🙂

Cem Yıldız gibi saygın ve kendini ispat etmiş bir müzisyenle çalışmak nasıl bir tecrübeydi?
DJ Bey: Birlikte çalışmak değil, birlikte hissetmekti aslında. Cem abi hem çok mütevazı hem de çok güçlü bir anlatıcı. Onunla çalışırken sadece bir vokal ya da söz yazarıyla değil, bir şifacıyla müzik yapıyormuşsun gibi hissediyorsun. Saygıdan doğan bir tevazu ve tevazudan doğan bir güç vardı aramızda. O gücü birlikte taşıyabildiğimiz için çok şanslı hissediyorum. Her notası, her sözü, bir hakikatin peşindeydi ve ben de o yolda bir adım atabildiğim için minnettarım.

DJ Bey projesi nasıl ortaya çıktı? Kendi deyiminizle bu “kişisel ama evrensel” müzik arayışı nasıl başladı?
DJ Bey: DJ Bey, aslında benim içsel bir ihtiyacımın dışavurumu. Hem çocukluğumdan gelen alaturka ve arabesk melodilere duyduğum özlem, hem de elektronik müziğin sonsuz olasılıklarıyla kurduğum bağ bu projede buluştu. Kendime bir sahne ismi vermem bile, kimliğimi paranteze alıp daha kolektif bir bilinçle üretmek istememden geliyor. Bir yandan çok kişisel, çünkü çocukluğumda büyüdüğüm kültür mozaiği de bu işin içinde. Ama bir yandan da evrensel çünkü bu duygular, ritimler dünyanın her yerindeki bir kalbe dokunabiliyor.

DJ Bey setlerinde şiirlerden Yeşilçam’a kadar uzanan bir anlatı var. Bu nostaljiyle yeniliği aynı potada eritme yaklaşımınız nasıl şekillendi?
DJ Bey: Ben müziği sadece bir ses dizisi değil, aynı zamanda bir zaman yolculuğu olarak görüyorum. Yeşilçam bana çocukluğumun duygusal arka planı gibi. Şiirler, halk hikâyeleri… Bunlar benim hafızamın parçaları. Onları bugünün ritimleriyle buluşturunca hem geçmişe selam veriyorum hem de bugünün dinleyicisini yakalıyorum. Aslında zamansız bir yer yaratmaya çalışıyorum: ne tamamen nostaljiye yaslanan, ne de sadece bugünü anlatan.

Bugüne kadar Türkiye’de ve yurtdışında aldığınız geri dönüşlerde sizi en çok şaşırtan ya da duygulandıran ne oldu?
DJ Bey: Bir keresinde Almanya’da biri yanıma gelip, “Senin ‘Ziya Paşa’ şarkında duyduğum bağlama melodisi bana dedemi hatırlattı” demişti. Adam Türk bile değildi. O an anladım ki, biz sadece notaları değil, duyguları da taşıyoruz müzikle.

Cem Bey, sizin sorularınızla devam etmek isteriz. Yurtdışında bir çok konser verdiniz ve vermeye de devam ediyorsunuz. Hangi ülkenin dinleyicisi sizde iz bıraktı?
Cem Yıldız: Her ülkenin dinleyicisi farklı bir enerjiyle geliyor. Avrupa’da sıkça sahne alıyorum, yakında Fransa turnem de olacak. Ama özellikle bazı konserlerde dinleyicilerle aramda performans anında inanılmaz bağlar oluşuyor. En son İsveç’in Gotland Adası’nda bir festivalde çaldım. Çoğu dinleyici müziğimi ilk kez dinliyordu ama sahnede öyle derin bir saygı ve güçlü bir enerji hissettim ki, beni gerçekten çok etkiledi. Hatta konserin sonunda tüm seyirci ile sarılıp kaynaştığımız bir an yaşandı, minik bir videom da var. O an sanki oradaki herkesi tanıyormuşum gibi hissettim.

Bu projede hem vokal hem bağlama hem de genel sound’da çok katmanlı bir iş çıkardınız. Kayıt süreci nasıldı?
Cem Yıldız: Kayıt süreci her zaman benim için yaratıcı keşif yolculuğu. Bu proje de bir ortak çalışma olduğu için enstrüman ve vokali özenle işledim. Her bir sesin ve enstrümanın projeye katkısını değerlendirip titizlikle ilerledik.

Çok üretkensiniz, kendinizi bu kadar güncel tutmayı nasıl başarıyorsunuz?
Cem Yıldız: Sürekli öğrenmeye ve yeni sesler keşfetmeye açık olmak, beni güncel tutan en önemli şey. Bir de aşırı heyecanlı ve disiplinli bir yapım var. Bazen alakasız yerlerde – hatta toplantı anlarında bile – aklıma yeni fikirler geliyor, odaklanmak zorlaşsa da üretim hali hep içimde. Bu her zaman kolay bir şey değil ama beni besliyor. Yeni elektronik enstrümanları yakından takip ediyor, araştırıyor ve yatırımlarımı da bu yönde yapıyorum. Bu sayede soundumun güncelliğini koruyorum. Ayrıca, farklı kültürlerden ve müzik türlerinden ilham almayı da çok önemsiyorum; bu da üretimimi zenginleştiren bir diğer kaynak.

Orient Expressions’tan Cem’an’a, Hü albümünden Acid Arab işbirliklerine kadar geniş bir yelpazede üretim yaptınız. Bu çeşitlilik size ne kazandırdı?
Cem Yıldız: Farklı projelerde yer almak, beni hem müzikal hem de kişisel anlamda sürekli dönüştürdü. Her iş birliği, bana yeni kapılar açtı; farklı kültürlerle üretim biçimleriyle tanışmamı sağladı. Bu çeşitlilik, müziğimi daha çok katmanlı hale getirdi ve kendimi ifade etme alanımı genişletti. Murat Uncuoğlu ile dizi müzikleri yaptığımız dönemlerde, bana çeşitli ekipmanlar önerirdi. Aslında elektronik müzikle yakından ilk temasım da o zamanlara denk gelir. Cem’an ise yarı akustik yarı elektronik yapısıyla benim için bir geçiş albümüydü. Ardından gelen İnsanlar grubu ve Acid Arab ile devam eden iş birliktelikleri ise bu dönüşümün daha da somutlaştığı, üretimimin arttığı dönemler oldu. Bugün geldiğim noktada geçmişteki tüm bu farklı deneyimlerin birleşimiyle oluşan bu sound en büyük kazanımımdır. Hem köklere bağlı hem de yeniliğe açık bir çizgide ilerlemek, bu yolculuğun bana kattığı en değerli şey oldu.

Özel yaşamınızda, kendinizle baş başa kaldığınız anlarda siz ne tarz müzikler dinliyorsunuz?
Cem Yıldız: Açıkçası kendi başıma kaldığımda genelde bir şey dinlememeyi tercih ediyorum. Biraz mesleki deformasyon diyebiliriz; çünkü üretim sürecinde zaten fazlasıyla sese maruz kalıyorum. Bu yüzden sessizlik, benim için adeta bir dinlenme alanı oluyor. Ama bazı anlarda klasik müzik iyi geliyor ya da enstrümantal bazen de psychedelic trance açıp başka bir atmosfere geçiyorum. Tamamen ruh halime bağlı yani ☺

Bu keyifli sohbet için de ayrıca Artistry Of Good ekibine teşekkür ederiz. Keyifli dinlemeler ☺

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir