Cenk Erdem ile bir sabah erkenden söyleşimiz için bir araya geliyoruz. Ortama girdiği anda, pozitif enerjisi ve özgüvenli duruşuyla dikkati çeken bir tavrı var. Ve de hemen farkedilen güçlü bir aurası… Kendisi, ülkemiz kültür-sanat dünyasının da yakından tanıdığı bir isim. İzlediğiniz, dinlediğiniz birçok sanat projesinin perde arkasında emeği olan isimlerden. Asıl uzmanlık alanı olan psikoloji üzerine yazdığı yeni çıkan “Psikoloji Günlükleri” kitabını konuşmak için masaya oturuyoruz. “Psikoloji Günlükleri” orijinal söylem ve içeriğiyle; okuruna yeni bir şeyler öğretip, katma derdinde. Uzun sözün kısası; biz başlıyoruz sormaya, o da son derece ciddiyetle başlıyor anlatmaya…
–Cenk Bey, öncelikle yeni kitabınızı tebrik ederek başlamak isteriz. Farklılaşmayı takdir eden, başlı başına birey olmanın zevkini ve hayatı yaşama sanatının inceliklerini modern ve genç bir üslupla okuyucuya anlatıyorsunuz. Kitabınızı yazarken bunu özellikle mi gözettiniz yoksa genel olarak tavrınız bu yönde mi?
İltifatlarınıza bayıldım, öncelikle çok çok teşekkür ediyorum. Ne mutlu bana. Psikoloji günlükleri yıllardır hem okuyarak hem sahada çalışarak ve hala kendimi alanda güncellemeyi sürdürerek biriktirebildiklerimi paylaştığım bir kitap diyebilirim. Aslında okuyan herkesin yazın dilimde karşımdaki okuyucu ile sohbet edercesine içtenlikle yazdığımı hissedeceğine inanıyorum çünkü bu tarz yıllarca radyo programları yapmamla da ilgili. Biliyorsunuz, radyoculuk işinde de tek başına olduğunuz stüdyoda karşınızdakilerle konuşurmuşçasına bir dil yakalarsınız. Tavrımda özetle muhabbet var diyebilirim, dertleşircesine karaladığım bir hayatta kalma rehberi. Özellikle bilişsel davranışçı yöntemlerden yola çıkan, günlük hayatınızda ilişki ve iş dinamikleri dahil stresle, öfkeyle, aşkla, her türlü dertle baş etmeye çalışırken işinize yaratabilecek ve mümkün olduğu kadar güncel psikolojideki her derde değinen bir rehber.
-Sizin yurtiçinde ve yurtdışında önde gelen okullardan oldukça yüksek derecelerle mezun olmuş bir psikolog olduğunuzu biliyoruz. Halen de sanat alanında eğitim alıyorsunuz. Kitabınıza da temel oluşturan bu eğitim yolculuğunuzu sizden dinlemek isteriz.
Boğaziçi Üniversitesi’nde psikoloji alanında çift anadal yaparak iki bölüm okudum. Biri işin klinik tarafı psikoloji diğeri eğitim tarafı rehberlik ve psikolojik danışmanlık. Sonrasında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Sinema TV yüksek lisansına devam ederken bile odağımda yine psikoloji ve bu kez psikanalitik sinema okuma vardı. Cerrahpaşa Hastanesi’nde kanserli çocuklarla çalışmak psikoloji alandaki gerçek okulum oldu. Prof. Dr. İnci Yıldız’ın ve KAÇUV’un desteğiyle Texas Medical Centre’da psikoonkoloji alanında bambaşka tecrübelerim de oldu. Oyun terapisi eğitimi alarak hem Texas Çocuk Hastanesi’nde hem de MD. Anderson’da tecrübe kazandım. Son olarak İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Bilim, Teknoloji ve Toplum ( STS) yüksek lisansı yaptım. Bu alanda da tezimde işin içine yine psikolojiyi dahil ettim. Hepsinden önemlisi Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde tanıştığım, yanında staj yaptığım, arkadaşım, mentorum, ilham kaynağım Psikolog Dr. Nursu Marmara ile hem kendi defektlerimi keşfettiğim, hem farkındalık kazandığım, hem de psikolojik görüşmelerle ilgili derinleşebildiğim müthiş bir mesleki yolculuk yaşadım.
-Kanserli çocuklarla geçirdiğiniz yıllar bizi çok etkiledi…
Benim için manevi açıdan eşsiz yıllar… Prof. Dr. İnci Yıldız, Prof. Dr. Lebriz Yüksel, Prof. Dr. Hilmi Apak, Prof. Dr. Tiraje Celkan gibi hepsi inanılmaz donanımlı harika hocalarla o süreçte meslekle ilgili reflekslerimin zenginleştiğini düşünüyorum. Kaybettiğim gençler ve çocuklar benim için hep kıymetli olacak. İyileşen çocuklarsa kocaman delikanlılar, genç kızlar oldular ve beni hala ararlar, sorarlar. Mesela bu tarifsiz bir hediye. Annelerine de psikososyal destek vermeye çalıştığım dönem yarın yokmuş gibi yaşamayı seçen tarafımı da güçlendirdi. Sisteme, kalıplara hiç uymuyorum, umurum da olmuyor. Elbette üzüldüğüm, sıkıldığım zamanlar, stres yaşadığım meseleler oluyor ama o hem güzel hem de zor dönemler sahip olduklarıma teşekkür etmek ve üzen ne varsa hayatımdan çıkarmak konusunda güç veriyor.
-Bu kitap adeta “yaşam kullanma kılavuzu”. Yazma süreciniz nasıldı?
Baktım ki başka alanlardan gelenler, misal kurumsal şirketlerde yıllarca çalışmış ve ruhlarına ve hayata değil de paraya odaklanan kim varsa semirip iki terapi eğitimi alıp, iki kursa gidip psikoloji alanında ahkam kesiyorlar, kimler nelere cesaret ediyor, sen de yaz dedim kendime. Ufak ufak başla, yazılar biriksin, kitap olur diye düşündüm ki. Her konuda önerdiğim de bir yöntem. Gerçekçi adımlarla ufak ufak başlayarak hayalimize yaklaşabiliriz. Bu konuda beni cesaretlendiren can ciğer arkadaşlarım olduğu için de ayrıca çok şanslıyım. Velhasıl hayatımı havaya uçurup işi gücü bırakıp, İTÜ’deyken tez aşamasında Münih Teknik Üniversitesi’ne gittiğim dönemde, Olympia Park yakınlarında kuğularla, yaban kazlarıyla arkadaş olduğum bir dönemde yazdım.
-Kitabı yazarken sizi zorlayan bir nokta oldu mu?
Cerrahpaşa’da, Çocuk Kliniği’nde Hematoloji Onkoloji bölümünde yaşadıklarımı yazarken de hatta kimi zaman sevdiklerimle paylaşırken de canım hala yanıyor.
-Peki, kitabın en çok sevdiğiniz tarafı nedir?
Hem lisans hem yüksek lisansta Mimar Sinan Üniversitesi çıkışlı, heykeltıraş ve ressam olan, Montreal’de Concordia Üniversitesi’nde Animasyon okuyan canım kardeşim Remzi Can kitabın illüstrasyonunu armağan etti. Yayınevlerinin kapısını çalarken canım arkadaşım Yazgülü Aldoğan’la kapıları çaldık ve A7 yayıneviyle yazdıklarım kitap oldu. Kitap sevdiklerimle paylaştığım bir armağan gibi hem de psikoloji alanında etik açıdan çok önemli bir özeni var. Karşı tarafa akıl vermeden, ahkam kesmeden paylaşıyorum. Bu dile çok özen gösterdim ve içim de rahat. Prof. Dr. Sevda Bekman, Prof. Dr. Aydan Gülerce kaybettiğimiz Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Doç. Dr. Deniz Albayrak Kaymak gibi hocalarım bu hayatın öyle güzel hediyeleri oldu ki etik değerleri de içimize işlediler. İyi ki, çok şanslıydık. Hocalarımla da gönül rahatlığıyla paylaşabileceğim.
-Yoğun bir iş temponuz olduğunu biliyoruz, özel hayatınızla iş hayatınızı nasıl dengeliyorsunuz?
Müzik ve sinema tutkum bana iyi geliyor bir de sevgilim İstanbul’la baş başa kaldığım zamanlar yaratmaya bayılıyorum. En yoğun zamanlarınızda bile küçük keyif anları yaratabilirseniz çok şahane oluyor. İş hayatını ve özel hayatı ayırmak meselesine gelmeden önce her konuda nazikçe sınırlarınızı çizmenin kendiniz olabilmek için çok değerli olduğunu düşünüyorum. İşinizi iyi yaptığınız sürece, sorumluluk sahibi olduğunuz ve güven kazandığınız sürece her türlü muhabbetinizde sınırlarınızı hissettirmenin bir yolu var.
-Çalışma masanızın üzerinde neler buluruz?
Masada sadece kahve yeter. Çalıştığım masa mümkün olduğu kadar sade olursa şahane.
-Çalıştığınız alan sizi bunalttığında, ilham almak için ne yaparsınız?
Daha önce de bahsettiğim gibi mutlaka küçük keyif anları yaratıyorum. O alandan fiziksel olarak uzaklaşmak da bir kahve ile birlikte iyi gidiyor.
-Son olarak, şu an ne üzerinde çalışıyorsunuz?
Şu anda İstanbul arkeolojisini, tüm katmanlarını öğrenmeye çalışıyorum. Madem İstanbul’u seviyorum, herkesin bildiklerinin dışına çıkarak tüm tarihi binalarını, rotalarını mimarisiyle, sanatıyla, tarihiyle eksiksiz öğrenmenin peşindeyim.
https://a7kitap.com/psikoloji-gunlukleri-cenk-erdem
Psikoloji Günlükleri Kitap Açıklaması
O güneş doğarken, o güneş batarken, sağlıkla bir fincan kahveyi yudumlarken hayat şimdiki anda. Maalesef ki çoğu zaman, içinde her zaman zorluklar kadar güzellikler de barındıran bugünün kaçmasına izin veriyoruz. Gelecek için endişelenirken, geçmişe takılıp kalırken ya da kızgınlık duyduğumuz ve belki haksızlığa uğradığımız bir konuda kendimizi yiyip bitirerek… Bunu biraz olsun yenmek için doğunun spiritüel üstatları gibi sakinlik için zaman ayırın. Bir on dakika bile olsa gökyüzüne bakın mesela ya da bir sokak kedisini sevmeye vakit ayırın o sevginin tadına vara vara… İşin, gücün stresi ortasında hafta sonu gelsin isteriz, hafta sonu geldiğinde hele hele pazar günüyse, pazar kederine kapılıp işler güçler için endişeleniriz. Oysaki o pazar günü sonuna kadar pazar. Sıkıntılarımızla, anksiyetemizle başa çıkmak için mümkün olan her fırsatta bir güneş çizin, o anı güzelleştirmek için bir güzellik yapın kendinize. Sakince tadını çıkarın. Hayatta olmanın farkına varın… Gerek iş hayatımızda gerekse özel hayatımızda kurduğumuz sorunlu ilişkiler, hepimizin zaman zaman içine düştüğümüz karamsar ruh halleri, sahip olduğumuz güzellikleri göremeyip kendimizi sevmekten vazgeçmelerimiz, günler, geceler boyu dünyayı kendimize dar etmelerimiz, kısacası bu çağda yaşamanın değme zorluğu ve tüm bunlardan sıyrılmanın istersek nasıl da kolay olduğu üzerine incelikle tutulmuş bir günlük Psikoloji Günlükleri. Kendimize, güçlü ve olumlu yönlerimize, becerilerimize, iyiye, güzele, aşka, müziğe, sevdiklerimize, sevenlerimize ve hayatın kendisine her gün yeterli dozda odaklanabilmek, başka bir deyişle, yaşamanın hakkını vermek üzerine…Psikolog, iletişimci, yazar Cenk Erdem’den hayata ve hediyelerimize övgüyle…
İlk yorum yapan siz olun