Ceylan dehşetle göğsündeki yara izine baktı. O an gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Ağlarken bir yandan da başına geleni anlamlandırmaya çalışıyor ve yanıtı zor soruyu soruyordu:
“Kalpsiz bir ceylan nasıl hayatta kalabilir bu ormanda?”
İlk bakışta kısa ve sade görünen bu metin, derinlere indikçe hem bireysel hem de toplumsal düzlemde önemli bir sorunun etrafında dönüyor: Göründüğü gibi olmayan bir dünyada, kalbini yitirmiş bir varlık nasıl yaşamaya, anlamaya ve direnmeye devam eder?

Kitap, herkesin bildiği Pamuk Prenses masalının neredeyse fark edilmeyen bir detayını odağına alıyor: Avcının kraliçeye sunduğu o ceylan kalbi. Prensesi korumak adına bir başka canlının kalbini sunmak… Peki ya o ceylan? Kalbi alınan o varlığın başına ne geldi? İşte Mine Söğüt tam burada söze giriyor ve edebiyatın belki de en etkileyici alanına, yani unutulmuş olanın sesine can veriyor.
Sessizliğin Gölgesinde Kalan Merhamet
Ceylan’ın öyküsü, merhametin sınırlarını ve kim için geçerli olduğunu sorgulayan derin bir çatışma içeriyor. Kitap boyunca kimse onun kaybına ağıt yakmıyor. Çünkü o, yalnızca bir hayvan. Mine Söğüt bu suskunlukla birlikte, insan-merkezli ahlak anlayışını çarpıcı bir dille eleştiriyor. Masalın diline rağmen, kitapta türler arası adalet meselesine dair son derece gerçek bir tartışma zemini kuruluyor.
Ceylan artık kalpsiz. Ama ölmemiş. Kırılmış, eksilmiş, görmezden gelinmiş, ama hâlâ yolda. Ceylan yalnızca hayatta kalmıyor; aynı zamanda anlamaya, yüzleşmeye, sorgulamaya devam ediyor: Kalbini kim aldı? Neden aldı? Ve bunu hak edecek ne yapmıştı?
Bahadır Baruter’in çizimleri ise bu anlatıya güçlü bir görsel destek sağlıyor.
Kalbi Olmayanlarla Yaşamak
Kitaptaki Mantıklı karakteri; doğruluk, adalet ve akıl arasındaki çatışmayı da görünür kılıyor. Mine Söğüt, bu karakter üzerinden insanların birbirine —ve başka türlere— yaklaşımındaki duygusal körlükle yüzleştiriyor bizi.
Kalbi Eksik Olan Kimdi Gerçekten?
Ormandaki Kalpsiz Ceylan, kısa ama etkisi güçlü bir kitap. Masal biçimini kullanarak modern insanın etik bocalamalarını sorguluyor. Mine Söğüt, hiçbir cümlesini boşa harcamıyor; didaktik olmadan düşündürmeyi başarıyor. Her anlatı parçası, hem içsel hem de toplumsal bir sorgunun parçası. Gören gözlere, Mine Söğüt’ten ıskalanmaması gereken bir eser.
E-BÜLTEN ABONELİĞİ
E-Bülten aboneliğiyle en güncel haberler e-posta kutunuzda!
İlk yorum yapan siz olun