Sanatçı Cem Güventürk’ün “Ay, Güneş ve Ay” başlıklı ikinci kişisel sergisi, İBB Kültür ve İBB Miras’ın ev sahipliğinde Müze Gazhane’de açıldı. Serginin açılış daveti 8 Şubat akşamı İBB Kültür Dairesi Başkanı T. Volkan Aslan, Mustafa Alabora, Teoman, Ceyda Düvenci-Güçlü Mete, Şahika Ercümen, Betül Demir, İpek Erdem gibi isimlerin katılımıyla gerçekleşti. Sergide Cem Güventürk’ün başarısı kadar, küratör Begüm Güney de konuşuldu.
Öyle ki, Albert Camus’nun Sisifos Söylemi ve Yabancı eserlerinden ilhamla, varoluşun uyumsuzluğunu sanatına taşıyan, sıradan yaşamı kutlayan ve umudu yücelten bir bakış açısını benimseyen bir serginin altından kalkan bir isimdi Begüm Güney. Biz de serginin bir diğer mimarıyla bir söyleşi yaptık. Hem sergiyi ondan dinledik hem de küratörlük üzerine detaylı bilgiler aldık.
Bu işi seçmek isteyen kişilere ilham olmasını dileyip, başarılı bir isimden önemli bilgiler edinmelerinde aracı olmayı büyük bir zevkle üstlenerek, söyleşimizi paylaşıyoruz.

Cem Güventürk ile nasıl bir araya geldiniz? Birlikte çalışmaya nasıl karar verdiniz?
Cem benim uzun yıllardır önce çizer sonrasında da sanat üretimini başından beri takip ettiğim bir yaratıcı. Bir yaratıcı diyorum çünkü hem imge hem de kelimelerle arası iyi az insan tanırız. Bir araya gelişimiz ortak bir arkadaşımız— ki o da bir yaratıcıdır :)- Buse Kıral aracılığıyla oldu. İkinci solo sergisinin yoğun hazırlık döneminin başladığı ilk aylarda küratör araştırırken Cem, benimle tanışmak istiyor. İyi ki ortak arkadaşlar var. Aynı kuşağın kreatifleri birbirlerini gün geçtikçe daha yakından takip ediyor ve daha iyi analiz ediyor. İlk defa Cihangir’deki ofisimde yan yana geldiğimizde onu öyle uzun zamandır tanıyormuşum gibi hissettim ki bu serginin bizim için çok uzun sürecek bir şeylerin – kesişen sanat hayatımızın henüz başında olduğumuzu düşündüm. Solo sergiler, küratörlerin sanatçısına en çok alan açtığı alan. Küratörün doğru bir eşlikçi, cesaretlendiren bir dost ama tarafsız bir gözle sert bir eleştirmen olması gereken; birlikte yaratımın ve paylaşımın en yoğun olduğu süreç. Bu süreçlerin doğru bir küratör-sanatçı ilişkisi açısından böyle bir akışta gerçekleşmesi gerekliliği konusunda hemfikir olduk. Böylece çalışmaya başladık.
Sergideki eserlerin seçim ve kurgulama sürecinde nasıl bir yaklaşım benimsediniz? Hangi kriterler doğrultusunda eserlerinizi bir araya getirdiniz?
Eser seçimi yapmadım. Cem, masalsı ama varoluşumuza dair sorun- fikirlerle yola çıktığı durum ve hikayeler örgüsünün içinde bizi oradan oraya sürüklüyor. Hiçbiri es geçilemez, atlanamaz ya da yok sayılamazdı. Küratöryel kurgusunda deneyselliğe de açık bir sanatçı. Beni her zaman dikkatle dinledi. Alanıma olan saygısı ve açık görüşlülüğü Cem’i daha iyi anlatabilecek yollar bulabilmemi sağladı. Mekansal deneyim rampa yukarı çıktığımız bir izlekte dolayısıyla, küratöryel kurgusundaki mesafeler, asım noktaları yalnızca tek rotasyonda ve iki perspektiften değil; çoklu bakış açılarından— yukardan da dahil olmak üzere izlemeye mesafe tanıdığı tüm açılarda birlikte düşünüldü. Kimi karakterlerin sözleri, kimilerinin ise imgeleri mekana yayıldı. Yayılırken, sağını ve solunu da selamlıyor her biri… Ufku planladığım bir sergiye dönüştü.
Küratörlük, sanat dünyasında sıkça tartışılan ve üzerinde düşünülen kreatif bir görev. Bu konuya aşina olmayan sanatseverler için sormak isteriz, sergilerinin yaratım sürecin nasıl işliyor?

Son zamanlarda mesleğim ile ilgili oldukça fazla soru alıyorum. Bu sebeple elimden geldiğince detaylı cevap vermeyi deneyeceğim. Serginin odağı olan sanatçının, eserlerinin ve benim diyaloğa açtığım fikirlerin nasıl işlenilenileceğini çalışmak ilk adım oluyor. Bir küratör olarak her yeni sergimde yeni sorular sormaya ve yeni yanıtlar aramaya çalışıyorum. “Aramaya çalışmak” diyorum çünkü her seferinde bulmak mümkün olmuyor. Bir süre önce bununla ilgili Instagram’da bir paylaşımda bulundum. Sergi yapmanın düşünsel boyutları üzerine çokça konuşsak da; yeni teknikleri, sosyokültürel verileri ve değişkenleri daha az konuşuyoruz. Tam olarak bu tekniklerin bir kaç görselini paylaştığım postla cevap vermek istiyorum. “Sergileme Pratikleri üzerine çalışırken gerçekleştirilecek serginin kavramsal yapısını ortaya koyacak ‘sergileme tasarımı tarihi’ üzerine de okumalar yapmak gerekir. Küratör için mekan- alan-boşluk anlam yüklüdür. İzleyici ile iletişimi yönlendiren her bir unsur- ışık, görüş mesafesi, fon, karşılaşma anı ve karşılaşmadaki tekillik durumu (yani yapıtla karşılaştığımız anda alanın sadece sizi tek başınıza mı yoksa diğer izleyicilerle birlikte mi karşıladığı) incelikle düşünülür.Bu
yapı konvansiyonel sergileme pratiklerinin yanı sıra görüntünün yönetildiği yeni teknikler için de farklılıklar göstererek geçerlidir. Bu alanda öğrenim gören ben ve meslektaşlarım için kimi zaman sergi yapımı üzerine konuşurken bir sergi üzerinden irdelenen konu-kavram- fikirler üzerine konuşmak kadar önemli olan bu teknik (ya da üslup) içerik/bağlam kadar algı ve anlamı yönlendirir.” Yaratım sürecinin tamamlanmasından sonraki aşamalar çok daha operasyonel ve organizasyonel bir planlama gerektiriyor. Serginin hangi kurum ya da oluşumun altında gerçekleştirileceği kaynak yönetimini doğrudan etkileyen bir değişken. Belirlenen bütçe, sponsorluklar, destekler ve diğer kaynaklar- ki bunlar ayni sponsorluğun altındaki malzeme ve ekipman destekleridir, belirlendikten sonra ilk olarak serginin gerçekleştirileceği mekan alternatifleri üzerine çalışıyorum. Sergi mekanının belirlenmesiyle konunun işleneceği alan fizikselleşmiş oluyor. Aslında bu fizikselleşme süreci—yani mekanın belirlenmesi, sınırları belirli bir alan içerisinde yaratmayı deneyeceği bir sınırsızlık hissi açısından küratöryel kurgunun en önemli bileşeni. Sergi takvimini açılış tarihinden geriye doğru tüm tarihlerde tamamlanması gereken iş sırası ile tüm süreçte benimle çalışacak olan ekibimle paylaşıyorum. Aynı zamanda sergi için hazırlanması gereken eserler üzerine de diyalogumuz başlamış oluyor. Kimi zaman alanda – özellikle enstalatif yapıtların yeniden mekanda kurgusu üzerine sanatçıyla bir kaç kez muhakkak yan yana geliyoruz. Dijital olarak yapıt yerleşimlerini tamamladıktan sonra mekan için gerekli inşai ya da teknik ihtiyaçları belirleyip hızla yapım sürecine başlıyoruz. Bir çok şey eş zamanlı gerçekleştiriliyor. Belirlenen yapıtların künye bilgileri ve bulundukları adresin ve tüm iletişim numaralarının bulunduğu liste ile nakliye gerçekleşiyor. Sergi kurulumu tamamlandıktan sonra bir sergi yapmanın en önemli aşamasına geçiyoruz; paylaşmak.
“Ay, Güneş ve Ay” sizde nasıl duygular uyandırdı?
Hep “ben” gibi hissettim bu hikayenin tüm parçalarını. Çok şeyi aynı anda
hissettiriyor. Ama zaten Cem’in alametifarikası da bu değil mi? 🙂

İlk yorum yapan siz olun